SÜMER MASALLARI SERİSİ 9
MAVİ BALİNA VE YAVRUSU
Bir varmış, bir yokmuş,
Eski zamanlarda yapacak iş çokmuş.
Fırat ve arkadaşları Niburu gezegeninde yaşıyorlarmış. Müze gemiyi dolaşmaya gitmişler. Müze gemi birdenbire havalanmış. Uzun bir uzay yolculuğundan sonra Dünya’ ya inmişler.
İşte Dünya’daki günlerinden birinde, Kalahari Çölü’nün doğusuna yolculuk yaptılar. Tam dönüyorlardı ki, ormanda yaşayan insanları fark ettiler. Onları inceleyelim derken korkuttular. İnsanlar ormanın derinliklerine, mağaralara çekilince, onları inceleyemediler. Ama Dünya’da akıllı bir tür olduğunu ve onların da kendilerine benzediğini gördüklerinden beri, ormana tekrar gidip, onlarla tanışmak için can atıyorlardı. Laluh ise, bu tanışma işine çok sıcak bakmıyordu. Zira zararlı olup olmadıklarından emin değildi.
O sabah Laluh, ‘’Bugün güneyi dolaşalım.’’ dedi. Atlas Okyanusu ile Hint Okyanusu’nun buluştuğu bölgeyi kastediyordu. Çocuklar Laluh’u doğuya gitmeye ikna edememişlerdi. Doğuya gidip, kendilerine benzeyen çocuklarla tanışmak için can atıyorlardı ama Laluh güneyde nehir olup olmadığını merak ediyordu. Laluh’un o gün doğuya gitmeye hiç niyeti yoktu.
Uçan arabaya binip, gemiden ayrıldılar. Henüz kara arabasına binmeye çekiniyorlardı. Veri toplayıcı, Dünya ile ilgili bir çok bilgi toplamıştı ama insanlarla ilgili hiç bigi yoktu. Uçan araba ile doğu turu yapmasalardı, insanlardan haberleri olmayacaktı. Laluh, ‘’Gördüğünüz gibi veri toplayıcının topladığı bilgiler çok detaylı değil. Saptayamadığı canlılar olabiliyor. Bu nedenle tedbiri elden bırakamayız. Birkaç gün uçan araba ile etrafı iyice dolaşalım.’’ demişti.
Güneyde Ümit Burnu Afrika’nın okyanusa uzanan kollarına benziyordu. Çölün kuraklığında, serinlemek isteyen bir toprak parçasıydı sanki. Atlas okyanusunun içine uzanmış bir toprak parçası. Büyük bir nehir adeta bir yay çizerek, okyanusa dökülüyordu. Etraf ağaçsız ama bol çiçekli ve çalılıklıydı. Yer yer gölletler ve etrafında kümelenmiş, amtiloplar, babunlar… görülüyordu.
Okyanusun sert dalgaları yamaçlarda kayalıklar oluşturmuştu. Kuşlar yavrularını yırtıcılardan korumak için, yuvalarını bu dik kayalıklara yapmışlardı. Okyanustan yuvalarına sürekli yiyecek taşımaktaydılar.
Kayalıkların altındaki kumsalda penguenler dolaşıyordu. Bir grup suya giriyor, bir grup sudan çıkıyordu. Bu bölge adeta bir kuş cennetiydi.
Fırat Laluh’a ‘’ Arabayı okyanusun üzerine indirebilir miyiz ?’’ diye sordu. Laluh da, ‘’Bu arabalar eski model, maalesef suda yüzme özellikleri yok ama sizi okyanusun üzerinde alçak uçarak gezdirebilirim.’’ dedi. Çocuklar çok heyecanlanmıştı. Okyanusu ve okyanusta yaşayan canlıları yakından incelemek eğlenceli olacaktı.
Karadan uzaklaştıkça canlı çeşıtliliği daha iyi izlenebiliyordu. Doruk, ‘’Aşağıya bakın!’’ diye bağırdı heyecanla. Kocaman bir mavi balina yüzüyordu. Uçan arabanın veri toplayıcısını balinaya yönlendirdi Laluh. Veri toplayıcının küçük ekranından yazılar akmaya başladı. ‘’otuz üç metre boyunda, yüz elli ton ağırlığında bir deniz canlısı.’’
‘’Ne kadar büyük bir canlı’’ dedi Royem. Bulut, ‘’Tolatoarkon daha büyük’’ dedi.
Mavi balina, suyun yüzeyine çıkıp sırtından su püskürtüyordu. Biraz daha aşağıdan uçsalar sular uçan arabaya kadar fışkırabilirdi. Mavi balina, suya dalıp , sonra su yüzeyine çıkıp, sırtından su fışkırta fışkırta yoluna devam ediyordu. Çocuklar bir süre hayranlıkla izlediler. Royem ‘’Balinanın kenarında yüzen bir yavru var.’’ dedi. Yavru annesinin bazen yanında, bazen dibinde, onunla birlıkte yüzüyordu. Ne muhteşem bir ikiliydi bunlar. Dünya çok heyecan verici bir yerdi. Kimbilir daha neler keşfedeceklerdi.
Laluh, ‘’Bu günlük bu kadar yeter.’’ dedi. Karınları acıkmıştı. Okyanusun üzerinde balık avlayan kuşları, karaya çıkan penguenleri, kayalıklarda, yuvalarında yemek bekleyen yavru kuşları, nehir kenarlarında otlayan antilopları ve daha bir çok canlıyı izleye izleye gemiye döndüler.
Gökten altı elma düşsün bu gün. Biri fırat’ın başına, biri Royem’in, biri Doruk’un, biri Bulut’un, biri Laluh’un başına düşsün. Peki ya altıncı elma? O da tabi ki senin başına düşecek çocuk…