SÜMER MASALLARI SERİSİ 2
SU ALTI ŞEHRİ GEZİSİ
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Develer tellal olmadan,
Pireler berber olmadan çok önce,
Fırat Niburu’ da yaşarmış.
Fırat uçan arabasına binip on bin fiti geçince, babası iki gün arabasına el koymuş.
Fırat da ne yapsın, arkadaşları ile parkta buluşmuş. Dinlemiş, anlamış ki, kendisi ile birlikte o gün uçan arkadaşları da ceza almış. Ne yapalım, ne edelim derken, su altı şehri Yonaguni’yi gezmeye karar vermişler. Yonaguni metro ile bir saat uzaklıktaymış. Akıllı saatlerinden ailelerini arayıp izin almışlar.
Akıllı saatlerle yer altında ve su altında görüşme yapılamıyormuş. Bu yüzden birbirlerinden uzaklaşmamak için sözleşmişler.
Metroya binmişler. Avuç içlerini okutmuşlar. Karşılıklı dört koltuğa geçip oturmuşlar.
Eveeet macera başlıyormuş. Dört arkadaş da ilk defa gidiyormuş bir su altı şehrine. En büyük su altı şehirlerden biriymiş Yonaguni. Hem de en büyük lunapark buradaymış.
Metro dördüncü duraktan sonra suyun içine girmiş ve denizin dibinde yol almaya başlamış.
Deniz çimleri, rengarenk ağaçlar, balıklar, kaplumbağalar… Daha önceleri hiç görmedikleri rengarenk canlılar görmüşler.
Birden cama ‘’rampp ‘’ diye bir kuyruk çarpmış. Dev bir talatoarkon yüzüyormuş. Çok korkutucu görünüyormuş. Diğer yolcular pek ilgi göstermemişler. Anlaşılan herkes bu duruma alışıkmış.
Sekizinci durağa gelmeden sünger tüneline girmişler. Bu sünger tüneli, suyu emip, treni kupkuru bir şekilde su altı şehrine sokuyormuş.
İşte rengarenk ışıkları, rengarenk ağaçları ve rengarenk evleriyle Yonaguni karşılarında duruyormuş. Buradaki Annunakiler bembeyazmış. Saçları suyun mavisini andıracak kadar griymiş.
Babasının Fırat’a anlattığına göre, su altı şehirlerinde yaşayan Annunakiler, yeryüzünde uzun süre kalınca hastalanırlarmış. Hem toz hem de Güneş’in ışıkları onları hasta edermiş.
Lunapark’ın oyuncakları şehrin her yerinden görünüyormuş. Buradaki evler bir ya da iki katlıymış. İlk önce tatmatyaya bineceklermiş. Tatmatya; binen çocuğu dakikalar içinde şehrin şeffaf metal kubbesine çıkarıyormuş. Orada iki dakika boyunca bütün şehri seyretmek çok eğlenceliymiş. Sonra hızla çocukları yere indirirmiş.
Üç erkek öncelik hakkını Royem’e vermişler. Sonra Bulut, ardından Doruk en son da Fırat binmiş.
Bir yarasa gibi hızla havalanmış tatmatya. Fırat, dakikalar içinde beş bin metre yükselmiş. Tatmatya pençelerini bir vantuz gibi şeffaf tavana tutturmuş. Aşağıda Fırat’ın arkadaşları küçücük görünüyorlarmış. Kıyafetlerinin renginden onları tanıyabilmiş Fırat. Fırat’ın üstünden devasa bir Edestus geçmiş. Kocaman dişleriyle şeffaf metali çizmeye çalışmış. Ama bu kubbeyi ve bu şehri hiç bir şey yok edemezmiş. Kubbe sağlam ve şeffaf bir metalden yapılmış. Bu metal Niburu’nun merkezinden çıkarılıyormuş. Denizlerin de dibinden. Tatmatya camdan vantuzlarını çekip, Fırat’ı hemen indirmiş. Heyecan dolu bir oyuncakmış tatmatya ama bir kez binmeyi kararlaştırmışlar. Başka oyuncakları da denemek istiyorlarmış.
Dev tahterevalliye binmeye gitmişler. Bir kadın kızının da onlarla oynaması için izin istemiş. Kabul etmişler. Kızla tanışmışlar. Adı Şem’miş. Şem de onlara katılmış. Dev tahterevallinin havaya kalkan ucu iki katlı evlerin yüksekliğini bile geçiyormuş. Önce Doruk ve Royem binmiş. Onları izlerken Şem binip binmeme konusunda karasızmış. Ama Royem indikten sonra, “Harikaydı, çok eğlendim. Hızlıca on metre yukarı fırlamak ve inmek olağanüstü” diye anlatıp durunca Şem de Bulut ile binmeye karar vermiş. İnince ”Evet korktum ama iyi ki binmişim. Çünkü ilk defa bu kadar yükseğe çıktım” demiş. Royem bir kez de Fırat ile binmiş. Sonra labirent trenine binmişler. Tren karanlık labirentte ses hızında kayıyormuş. Labirentten çıktıklarında Şem yanlarında yokmuş. Annesi bağırıp çağırmaya başlamış. Su altı polisi gelmiş. Durumu anlatmışlar. Polis labirent treninin çalışma sistemini durdurmuş. Labirentin ışıklarını açmış. İçeri girip her yeri aramış ama Şem’i bulamamış. Fırat ve arkadaşları ne yapacaklarını şaşırmışlar. Etrafta Şem’i aramaya başlamışlar. ”Şeeemm Şeeeeeeemm” diye seslenerek, birbirlerinden uzaklaşmadan ağaçların arasında dolaşırken bir de bakmışlar ki, Şem bir ağacın kovuğuna girmiş ağlıyor. Fırat Şem’e trenden nasıl indiğini sormuş. Şem de, “Tren labirentten çıkmak üzereydi. Acele edip kemerimi çözdüm. Savrulup düştüm. Ayağa kalkıp ışığa doğru yürüdüm. Bir kapı vardı ordan çıktım. Annemi göremeyince burada oturdum demiş.’’ Anlamışlar ki, Şem çalışanların labirente girdiği kapıyı bulup, oradan çıkmış.
Eve dönme vakti gelmiş. Şem ile vedalaşıp metroya binmişler. Şem’den dolayı günleri biraz stresli geçmiş ama Yonaguni’ye geldikleri için çok mutlu olmuşlar. Bir su altı şehrini gezmek ve lunaparkında eğlenmek güzelmiş.
Gökten üç elma düşmüş. Biri Fırat’ın başına, biri Şem’in başına, biri de bu masalı okuyanların başına.