SÜMER MASALLARI SERİSİ 4
METEOR KUŞAĞI
Bir varmış bir yokmuş,
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Develer tellal olmadan,
Pireler berber olmadan çok önce,
Fırat ve arkadaşları uçan arabalarına binip on bin fiti geçince, iki gün arabalarına binememe cezası almışlardı. İşte o cezalı günlerden birinde Fırat ve arkadaşları Müze Gemi’yi dolaşmaya gitmişlerdi. Müze Gemi’yi dolaşırlarken gemi birden havalanmıştı ve ne olduğunu tam anlamadan, Niburu gezegeninden uzaklaşmışlardı. Aileleri ile iletişimleri kesilince bu dört arkadaş, başlarının çaresine bakmaya karar verdiler.
Fırat, Royem, Bulut ve Doruk, sessizce sürüş kabinine gittiler.
Bir adamın gemiye kumanda ettiğini görünce durdular. Adamın sırtı dönüktü ve onlardan haberi yoktu.
Fırat eliyle sus işareti yaptı ve arkadaşlarını işaretlerle dışarı çağırdı.
Mutfağa gittiler. Camın kenarındaki bir masaya oturdular. Dışarıda adeta sonsuz bir boşluk vardı. Niburu gözden kaybolmuştu. Güneş’in ışıkları kuvvetli bir biçimde cama vuruyordu. Başka da bir gök cismi görünmüyordu.
Doruk kısık bir sesle: “Ne yapacağız şimdi?” dedi. Bulut: “Gidip adamla konuşalım. Ne olduğunu o zaman anlarız.” diye fikrini söyledi.
Fırat: “Arkadaşlar adamın bizden haberi yok. Ama bu gemiyi kaçırdığı belli. Bu Müze Gemi. Yani uçması değil, gezilip görülmesi gerekiyor. İyi düşünüp taşınmalıyız.” dedi.
Royem: “O zaman adamı tutuklayıp gemiyi biz sürelim.” dedi. Bir süre sessizce birbirlerine baktılar. Uçan araba kullanıyorlardı ama hiç uzay gemisi süren olmamıştı. Hatta değil sürmek, uzay gemisini yakından gören bile olmamıştı. İlk defa bir uzay gemisi göreceklerdi ve başlarına bu durum geldi.
Bulut: “Bence adamla konuşalım. Nereye gittiğini, Niburu’ya ne zaman döneceğini öğrenelim. Gemiyi sürmek kolay bir iş değil. Erudu’ya inelim derken başka bir yere gidebiliriz. Kocaman bir gemi. Uzay Gemi Üssü’ne indirmek gerek. İndirmeyi başaramazsak sonumuz hiç iyi olmaz.’’ dedi.
Royem: “Bence adama görünmeyelim. Nasıl olsa mutfakta bolca yiyecek var. Yatak odaları var. Sinema salonu var. Keyfimize göre dolaşalım, oynayalım, yiyip içelim. Elbette bir süre sonra Niburu’ya dönecek.’’ dedi.
Bu öneri dört arkadaşa mantıklı gelmişti. Gidip dondurulmuş sandviç paketlerini dondurucudan çıkardılar. Fırında ısıtıp, tekrar cam kenarındaki masaya oturdular. Boşluğu izleyerek karınlarını doyurdular. Ara ara ebeveynlerini akıllı saatlerinden aradılar. Ama sinyal yoktu. Ses bağlantısı gerçekleşmiyordu. Sinema salonuna gidip, ‘’Uçan Araba Yarışları’’ filmini izlediler.
Salondan çıktıklarında adamın mutfağa doğru gittiğini gördüler. Tekrar salona girip biraz beklediler. Adamın mutfaktan çıkıp çıkmayacağını kontrol etmeye çalışıyorlardı. Bir süre sonra adamın bir tabak yemek ve bir bardak içecekle mutfaktan çıktığını gördüler. Salondan çıkıp sessizce mutfağa gittiler. Kendilerine birer tabak tatlı çıkarıp, ısıttılar. Masaya götürdüler. Güneş’in ışıkları hiç sönmüyor gibiydi. Ama yorulmuşlardı. ‘’Uyuyalım’’ dedi Royem. ‘’Evet’’ dedi Doruk. Merdivenden sessizce indiler. Yatak odalarına baktılar. İki kişilik yatağı olan bir odada bir süre oturup dışarıdaki boşluğu incelediler.
Royem: “Ben yalnız uyuyamam. Dördümüz bu yatakta uyuyalım bence’’ dedi. Arkadaşları da onayladı. Uzay boşluğuna bakarak uyuyakaldılar.
Bir iki saat ancak uyumuş olmalıydılar ki, büyük bir sarsıntı oldu. Yatağın ortasında birbirlerinin ellerini tutarak bir süre ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Bu da ne? Etrafta binlerce büyüklü küçüklü meteor vardı. Uzay gemisi zikzaklar çizerek meteorların arasından geçmeye çalışıyordu.
Doruk: “Kocaman bir meteor üzerimize doğru geliyooorrr!” diye bağırdı. Sürücü de farketmiş olmalı ki gemiyi yükseltti ve meteor alttan geçti.
Fırat: “Bence gidip konuşalım şu adamla, ne yaptığını bilmek hakkımız’’ dedi. Diğerleri de kabul etti. Kapı ve korkuluklara tutuna tutuna üst kata çıkmaya çalıştılar. Bazen savruldular bazen düştüler. Sonunda sürüş kabininin kapısına vardılar. Tam o anda gözleri yakan bir ışık gördüler. Adeta gemi bir ateş çemberinden geçiyordu. Kuvvetli bir sarsıntı oluşunca, kabinin içine doğru savruldular. Korkuyla bağırmışlardı. Adam bir yandan gemiyi kumanda ediyor, bir yandan da ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.
Ortalık sakinleyince adam gemiyi otomatik pilota bağladı ve arkasına yaslandı. Gözleri kocaman açıldı: “Siz de kimsiniz?” dedi sert bir sesle.
Çocuklar olan biteni anlattı. Adam: “Ben, Laluh. Dünya gezegenine gidiyorum. Orada tek başıma yaşayacaktım ama kısmete bak beş kişi olduk” dedi.
Gökten üç elma düşmüş; biri Royem’in başına, biri bu masalı yazanın başına, biri bu masalı okuyanın başına.