KIZIL KUYRUK VE SAKİN SINCAP
Bir varmış bir yokmuş,
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Develer tellal iken,
Pireler berber iken,
Fırat ile halası koronagünlerinde iken,
Sık sık ellerini yıkayıp masal dinlemek isterlermiş.
Ben diyeyim iki bin , siz deyin iki bin yirmi yıllarında küçük mü küçük bir sincap, kış hazırlığı yapıyormuş. Bulduğu bütün kestaneleri yuvasına istifliyormuş. Yuva o kadar çok kestaneyle dolmuş ki, kestane koyacak yer kalmamış.
Kızıl Kuyruk kendine bir depo aramaya karar vermiş. Ormanı aramış, taramış sonunda güzel bir kovuk bulmuş. ‘’Eveeeet, buraya kestane toplayıp koyabilirim.’’ demiş.
Kızıl Kuyruk’un başka bir kovuğa kestane taşıdığını gören Sakin Sincap, ‘’Kızıl Kuyruk, neden kestaneleri kendi yuvana değil de ,başka yuvalara taşıyorsun?’’ diye sormuş.
Bizim Kızıl Kuyruk yuvasında hiç yer kalmadığını anlatmış. Sakin Sincap Kızıl Kuyruğa; ‘’Bence bu kadar kestane topladığın yeter. Biraz da gez, eğlen. Bu kestaneler bütün kış sana yeter de artar. Fazlasına gerek yok ’’ demiş.
Kızıl Kuyruk gezip dolaşmak istiyormuş ama ,ya kış çok uzun sürerse, diye düşünüp kestane toplamaya devam etmiş. Bulduğu bu yeni kovuğu da kestaneyle doldurmuş.
O yıl gerçekten de kış çok heybetli ve uzun geçmiş.
Sakin Sincap’ın topladığı kestaneler erkenden bitmiş. Karlar henüz erimemiş. Sakin Sincap çok acıkmış. Kızıl kuyruk’un çok kestanesi olduğunu biliyormuş, ama yazın söylediklerini düşününce, gidip istemeye utanmış.
Bir gün kızıl kuyruk Sakin Sincap’ı ziyarete gitmiş. Bir de ne görsün,Sakin Sincap’ın hiç yiyeceği yokmuş. Kızıl Kuyruk,’’Sakin teyze neden bu kadar süre bekledin? Neden gelip benden kestane istemedin?’’ demiş.
Sakin Sincap; ‘’Yazın söylediklerimi düşündüm ve utandım.’’ diye cevap vermiş.
Kızıl Kuyruk, koşa koşa gidip, bir torba kestane getirmiş ve Sakin Sincap’a vermiş.
Sakin teyze çok mahçup olmuş. O günden sonra kimsenin işine karışmamaya karar vermiş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.