ELİF’İN ELİ
Otuz ekim,
Saat on dört elli bir,
Sallandı bütün izmir,
Yıkıldı binalar,
kaldık koca bir yıkıntının içinde.
Yoktu etrafta kimsecikler,
Daha yeni yanımdaydı annem.
Her yer toz, her yer kum.
Ses seda yok, nerede ailem.
Bir süre bekledim durdum.
Sonra ağlamaya koyuldum.
Elim kolum ağırlaşmış,
Kımıldayamıyorum.
Ağladım,uyudum,
Uyandım, ağladım,
Bekledim,dinledim.
Sesler geliyor dışarıdan,
Bir köpek havlıyor,
Sanki benimle konuşuyor.
Babam değil ama biri ‘’yavrum’’ diyor.
Bir el değdi başıma,
Etrafımdaki kumları temizliyor.
Kaldırabildim elimi,
Tutuverdim başparmağını,
Tanıyamadım ama,
O tanıdı beni.
Önce öptü,
Sonra kucagına aldı.
Etrafım kalabalıktı.
Duydum babamın sesini.
Hastaneye götürülüyordum.
Bir kaç gün sonra,
mektup gelmişti bana,
Hemşire dedi ki:
‘’Sen okuma bilmiyorsun ama,
Ben okuyabilirim sana.’’
Açtı mektubun zarfını.
İçinden bir resim çıktı.
Küçük bir el,
Tutuyordu büyük bir elin başparmağını.
Yanında kalpler vardı.
Üstüne,
‘’Minik Elif enkazın altından çıkıyor’’ yazmış.
Bir de sevinen bir çocuk yapmış,
İkinci sınıf öğrencisi Naz Durgun.
Benim tanımadığım,
Ama beni tanıyan biri.
NOT: 4 kasım 2020 tarihinde öğrencim Naz DURGUN, enkazdan 65 saat sonra çıkarılan Elif’in, kendisini kurtaran itfaiyecinin elini tutuşunu çizmiş.