OKULUN İLK GÜNÜ

     Hepimiz çok şaşkındık. Koridorda bağırıp ağlıyor, sınıfa girmek istemiyordu. Annesinin eteğine sımsıkı tutunmuştu.

     Öğretmenimiz bir süre konuşmaya çalıştı ama asla dinlemedi.

     Okul benim için, yeni arkadaşlar, yeni bilgiler, yeni oyunlar anlamına geliyordu. Sınıfa girmeye korkan biri olacağı, gelmemişti aklıma.

     Kapıyı açık bırakan öğretmen önce kendini tanıttı, sonra bizim isimlerimizi sordu.

     O göz ucuyla sınıfta olup biteni izliyordu.

     Okul ile ilgili duygularımızı konuştuk. Teneffüse çıktık. Oyun oynadık. O hep bekledi.

     Öğretmen bizi sıraya koydu.

     ‘’Müdür beyin odasına gidiyoruz çocuklar. Merdivenlerden üst kata çıkacağız. Beni takip edin lütfen’’ dedi.

     Sınıftan çıktı. Koridorda, ‘’Haydi Elif sen de sıraya gir. Birlikte okulu dolaşalım.’’ dedi.

     Kafasını hayır anlamında salladı ve annesinin karnına gömdü. Öyle yapınca görülmediğini mi düşünüyordu acaba?

     Okul müdürüyle, müdür yardımcısıyla tanıştık. Rehberlik servisine gittik. Okul aile birliğinin odası en üst katta idi.

     Tekrar sınıfımızın olduğu kata indik. Koridorun sonunda bulunan kız ve erkek lavabolarını gösterdi öğretmenimiz.

     ‘’Çocuklar, tuvalet ihtiyacımızı teneffüslerde karşılayalım’’ dedi.

     Karşıdaki alçak bina, spor salonu imiş. Büyük sınıflardaki çocuklar basketbol oynuyordu.

     Yanındaki binada kütüphane ve laboratuvar varmış. Öğretmen sessizce kütüphaneyi dolaşmamızı istemişti ama arkadaşlarım gürültü yaptı.

     Laboratuvarda bir sürü cam eşya, mikroskop, masaların üzerinde bilmediğim aletler vardı.

     Biz içeri girince, beyaz bir önlük giymiş olan öğretmen:

     ‘’ Hoş geldiniz çocuklar. Dersimiz matematik. Düzgün geometrik biçimlere sahip olmayan cisimlerin hacmini ölçüyoruz. İzlemek ister misiniz?’’ dedi.

     Öğretmenimiz ‘’ çok memnun oluruz deyip, bizi sıra ile oturttu.

     Cam bir kaba su doldurdular ve ölçtüler. Sonra yumruk büyüklüğünde bir taşı yavaşça ellerini suyun içine sokarak dibine yerleştirdi öğretmen. Islanan elini sildi ve yükselen suyu tekrar ölçtü.

     Öğrencilerine:

‘’ Haydi taşın hacmini bulun bakalım, ‘’ dedi. Çocuklar defterlerinde hesaplayıp parmak kaldırdılar. Taş otuz dört santimetre küpmüş.

     Nasıl bulduklarını çok merak ediyorum. Bir an önce dördüncü sınıfa geçmeliyim.

     Zil çaldı ve teneffüs oldu.

        İçeri girdiğimizde Elif hala annesine yapışık bir biçimde bekliyordu.

     Öğretmen ile bir şeyler konuşan annesi elinden tutup götürdü.

     Ertesi gün gelip gelmeyeceğini merak ettim. Okula gittiğimde yoktu. Derse girdikten sonra annesi ile sınıfa girdiler. Aynı sırada birlikte oturdular.

     Teneffüse de ikisi birlikte çıktı. Geri geldiler. Elif oturdu. Annesi öğretmen ile konuştu. Tam çıkıyordu ki, bağırarak ağlayıp peşinden çıktı.

     Bu durum günlerce sürünce, Elif’i bir başka sınıfa verdiler. Öğretmeni bayanmış. Erkek öğretmenin olduğu sınıfa gelmek istemiyormuş.

     Öğretmenimizi hiç dinlemedi ki. Canım öğretmenim, belli etmiyor ama çok üzüldüğünü anlıyorum. O bizim sınıfa gelmek istemeyince, biz de sanki daha çok sevdik birbirimizi.

     Her gün yeni bir harf, yeni bir sayı öğreniyorduk. Şarkılar, oyunlar… Çok eğlenceli geçiyordu zamanımız.

     Elif’ i de merak   ediyordum. 2/C’nin kapısından bakıyordum ona. Teneffüslere fazla çıkmıyordu. Cam kenarında oturup dışarıyı izliyordu.

     Bazen koridorda bizim sınıfa baktığına tanık oluyordum.

     Bir gün yanına gittim ve simidimden bir parça verdim. Aldığına şaşırdım doğrusu.

Bağırabilirdi çünkü.

     Sonra arkadaş olduk. Bizim sınıftaki çocuklarla daha iyi arkadaş oldu gibime geliyor.

     ‘’ Üzülüyor musun şimdi bizim sınıfta olmadığına?’’ diye sordum.

     ‘’Ben öğretmenimi çok seviyorum. ‘’ dedi.

     Bizim öğretmenimizi de severdi eğer kalsaydı.  Çok iyi bir öğretmendir Halil İbrahim Öğretmen.