BÜYÜKKANNE

 

Sürekli eşiğini yıkıyordu. Beraberinde  ellerini ve ayaklarını. Alt kattaki oda , onun dairesiydi.

Herkesin yapacak bir işi olduğundan kimse yanına fazla uğrayamıyordu. Ben de köyün çocukları ile oyun oynamaya bayıldığımdan durumun farkında değilmişim.

Üst kattaki evimizde kimseyi bulamadığımda aşağıya inip bilgi alırdım. Bazen de karnımı doyurmak için yanına giderdim. Oldukça yaşlandığı için tabakları tutarken elleri titrerdi. Göremediği için de ara sıra tabaktan taşırıp dökerdi.

Kavak ağacının kabuğundan müzik aleti yapmayı o öğretmişti bana.

Dere ağzındaki ağaçları kesip, evin yan tarafındaki ‘’ bedar’’ denen düzlüğe dizmişlerdi.

Arkadaşlarla düzgün bir gövdeyi tahterevalliye çevirip günlerce eğlenmiştik. Büyük anneannemin yanına gittiğim günlerin birinde:

-Ne o bugün oyun oynayacak kimse yok mu? demişti.

-Hayır. diye cevap verince de,

-O zaman iki parça kavak ağacı kabuğu ve bir kağıt parçası bul, seninle müzik yapalım dedi.

Koşa koşa gidip getirdim.

Kabukların oval kısımlarını eşit bir biçimde ayırdı. Arasına kağıdı yerleştirdi. Üstten üflemeye başladı.

İlk defa doğada var olan nesnelerin müzik aletine dönüşmesine tanık olmuştum. Çok eğlenceli gelmişti.

Hemen koşup arkadaşlarımı buldum. Onlara anlattım. Bizim yaptıklarımız o kadar güzel ses çıkarmayınca Sultan ninemin kapısında kuyruk olduk.

O kadar mutluydu ki o gün, bembeyaz yüzü parlıyordu. Titreyen elleri ile sayısız kabuğu bıkmadan eşleştirdi.

-Büyükanne  görmediğin halde nasıl bu kadar iyi yapabiliyorsun?

-Benim ellerim gözlerimdir, dedi.

Ellerinde göz aradım . Anlayamamıştım.

Başka bir gün:

-Ali yavrum küreği getir de şu ineğin pisliğini temizlememe yardım et, dedi.

– Büyükanne nerden biliyorsun ineğin pislediğini?

-Benim burnum gözlerimdir, dedi.

Kafam iyice karışmıştı. Büyükanneme görmüyor derlerdi ama bizden çok gözü vardı. Küreği getirdim. Birlikte temizledik. Bir de su döküp yıkadı toprağı. Çok titizdi Sultan Nine.

Arkadaşlarımla körebe oynuyorduk. Bizim bahçedeki çedene ağacının  köküne sığındım. O kadar sessizce saklanmıştım ki,

-Ali oğlum annene söyle beri gelsin, bugün çok halsizim.

-Büyükanne nereden bildin ben olduğumu?

-Benim kulaklarım gözlerimdir, dedi.

Büyükannenin gerçekten bir çok gözü vardı.

Çağırdım annemi gelip baktı.

– Ateşi çıkmış hastaneye götürmeliyiz, dedi.

Günler sonra  hastaneden gelince bir daha yürüyemedi. Kapıya çıkamadı. Eşiği yıkayamadı…

Bir gün yanına gidip oturdum.

-Büyükanne gerçekten kulaklarında, burnunda, ellerinde göz var mı?

-Görmek isteyene el yeter, burun yeter, kulak yeter. Görmek istemeyene on göz versen de nafile oğul, dedi.

Şimdi neden daha çok vakit geçirmedim, daha çok dinlemedim, daha çok öğrenmedim diye çok kızıyorum kendime.